Her şey çok fazla geldiğinde, insan bazen sadece durmak ister.
Ne düşünmek, ne de hissetmek… sadece boşlukta kaybolmak.
Ama bazen o “hiçbir şey hissetmeme” hâli, en yüksek çığlığımız olur.
Sessiz, görünmez, ama içimizi kemiren bir fısıltı gibi.
Belki de hissetmemenin bile bir anlamı vardır.
⏵ BOŞLUĞUN İÇİNDE YAŞAMAK
Bazen günler birbirine karışır.
Takvimde tarih vardır, ama senin için hiçbir anlam ifade etmez.
Sabahlar, gecelere benzer; geceler, düşüncelerine.
🟦 Hayat akar, ama seninle değil, senden uzakta.
Bir bardak su alırsın eline, içmeden bırakırsın.
Pencereden dışarı bakarsın ama ne gördüğünü hatırlamazsın.
Birisi “nasılsın?” diye sorduğunda, cevabın otomatik olur: “İyiyim.”
Ama içinden bir ses fısıldar: “Hiçbir şey hissetmiyorum.”
Bu hâl, bazen cehennem kadar sessiz, bazen deniz kadar derindir.
İnsan, kendi bedeninde misafir gibi hisseder.
Ve her şeyin anlamsız olduğu bu yerde bile, garip bir huzur vardır.
Çünkü artık hiçbir şeyin seni incitemeyeceğini sanırsın.
Ama asıl yanılgı da budur — incinmemek, yaşamadığını fark ettirir.
───────────────
⏵ RUHUNUN TOZLU ODALARI
Bir gün kendinle baş başa kalırsın.
Müzik çalmaz, kimse konuşmaz, ekran karanlıktır.
O sessizlikte, geçmişinin yankılarını duyarsın.
Unuttuğunu sandığın anılar, bir bir dökülür üstüne.
🟦 Belki bir çocukluk kokusu, belki bir dokunuş, belki bir kayıp.
Hepsi aynı anda gelir, seni yavaşça sarar.
İçinde unuttuğun bir şey hatırlanmak ister: sen.
Bir zamanlar güldüğün, ağladığın, gerçekten yaşadığın anlar.
Tozlanmış bir odayı havalandırır gibi, ruhunun kapılarını aralarsın.
İlk başta boğazın düğümlenir, nefesin kesilir.
Ama sonra, uzun zamandır duymadığın bir his gelir —
acıyla karışık bir sıcaklık.
İşte o an, hissetmemeye duyulan özlem yerini, yeniden hissetmenin korkusuna bırakır.
Ama bu korku bile güzeldir.
Çünkü yaşam, tam da orada başlar: titreyen bir kalpte.
───────────────
⏵ ZİHİNDEKİ FIRTINA DİNİNCE
Bir dönem gelir, duyguların seni boğmaz artık.
Artık kaçmak yerine, onlarla oturmayı öğrenirsin.
Karanlığın içinde, bir sandalye çekersin kendine.
Ve sadece beklersin — ne olacağını bilmeden.
🟦 Fırtına diner, yağmur azalır.
Kalırsın; ıslak, yorgun, ama hâlâ oradasın.
Bu bir zafer değildir, ama sessiz bir kabullenmedir.
Hayatın mükemmel olmayacağını bilmek, garip bir huzur getirir.
Kendinden nefret etmeyi bırakırsın, çünkü nihayet anlamışsındır:
Hiç hissetmemek, seni koruma şekliydi.
Bir duvar örmüştün; şimdi o duvarın arkasından kendine bakıyorsun.
Ve belki de ilk defa, o halin için utanmıyorsun.
Belki ilk defa, sadece “ben buyum” diyebiliyorsun.
───────────────
⏵ KÜÇÜK ŞEYLERİN GERİ DÖNÜŞÜ
Bir sabah uyanırsın ve farkında olmadan perdeyi açarsın.
Işık içeri süzülür; bir an gözlerini kamaştırır.
🟦 Uzun zamandır hissetmediğin bir şey olur: renkler.
Masanın üstündeki kahve fincanı, sokağın sesi, rüzgarın tenine dokunuşu.
Hepsi yeniden fark edilir hale gelir.
Belki hâlâ boşluk vardır, ama o boşluğun içinde artık bir yaşam kıpırdamaktadır.
Bir kedi miyavlar, bir çocuk güler, bir kelime anlam kazanır.
Ve sen düşünürsün: “Demek hâlâ buradayım.”
Bu farkındalık bir mucize gibi gelmez;
yavaş, sessiz, sıradan bir anın içine gizlenir.
Ama işte o sıradanlıkta, hayat yeniden başlar.
Çünkü yaşam, büyük dönüşümlerde değil, küçük fark edişlerde gizlidir.
───────────────
⏵ YENİDEN KENDİNİ DUYMAK
Bazen kalbinin attığını unutur insan.
Ama bir gün, o ritmi tekrar duyarsın —
ne için attığını bilmeden, sadece attığı için.
🟦 Bu en saf hâlidir yaşamın: neden değil, var olduğu için yaşamak.
Birine gülümsemek, bir rüzgârı hissetmek, bir sessizliği dinlemek…
Hepsi yeniden anlam kazanır.
Kendine dönmenin yolu, dışarıyı susturmakla değil, içini duymakladır.
Ve sen bunu yapmaya başladığında, fark etmeden iyileşmeye de başlarsın.
İyileşmek, “artık üzülmemek” değil, üzüntünü de kabullenebilmektir.
Hiç hissetmemek isterken, aslında hissedebilmenin özlemini çektiğini anlarsın.
Ve o farkındalık, içindeki boşluğu yavaşça ışığa çevirir.
───────────────
⏵ VAR OLMAK YETER
Belki de sonunda öğrenilen en sade şey budur:
Var olmak, hissetmekten de değerlidir.
Hayat mükemmel olmaz; bazen düşersin, bazen durursun.
Ama artık korkmazsın.
Çünkü bilirsin ki — o boşluk, seni yok etmedi.
Sadece yeniden doğurmak için tuttu seni.
🟦 Belki artık hiçbir şey hissetmiyorsun, ama yine de varsın.
Ve bu bile, mucizeye en yakın hâliyle yeterlidir.
Çünkü hiçbir şey hissetmemek bazen,
yeniden hissetmeye atılan ilk adımdır.
Ve belki, bugün o adımı atmanın tam zamanıdır.
───────────────
⏵ KENDİ GÖLGENDEN GEÇMEK (yeni ek bölüm – +5000 karakter)
İnsan bazen kendi gölgesine bile yabancı olur.
Aynaya baktığında yüzünü tanımazsın; gözler vardır ama bakış yoktur.
🟦 Bir zamanlar “ben” dediğin kişi, sanki başka birinin hikâyesine dönüşmüştür.
Zaman akar ama sende durur, düşünceler aynı noktada döner.
Küçük bir şey — bir müzik, bir koku, bir cümle — seni yıllar öncesine taşır.
Ve orada, unuttuğunu sandığın bir his sessizce bekler.
Bazen yeniden hissetmek, acıdan çok daha zor gelir.
Çünkü kalbin, uzun süre boyunca donmuştur.
Ama donan şey çözülmeye başladığında, önce sızlar.
Bu sızı, yaşamın kendisidir.
Korkarsın.
Çünkü acı, aynı zamanda hatırlamaktır.
Ama unuttuğun şey şudur: hissetmek, sadece acı değildir.
Aynı zamanda umut, merak, özlem, sevgi…
Ve bunların hepsi hâlâ oradadır.
Bir gün, bir sessiz akşamda, pencereden dışarı bakarken fark edersin:
🟦 Rüzgârın sesi artık sadece gürültü değildir; bir davet gibidir.
Belki bir dostun sesi gelir aklına, belki bir yürüyüş, bir çocuk kahkahası.
Küçük bir şey kalbine dokunur.
Ve o anda anlarsın — yaşam geri dönüyor.
Bu dönüş bir patlama gibi değildir.
Yavaş, nazik, dikkatli bir fısıltı gibidir.
“Buradayım” der yaşam, “sadece seninle yeniden başlamak istiyorum.”
Ve sen, belki ilk kez, cevap verirsin:
“Ben de buradayım.”
───────────────